Date Archives 2014

Referans Dediğin Rezil de Eder Vezir de

Bir ilan gördük, başvurduk, görüşmeler silsilesini fevkalade bir başarı ile geçtik.

Peki, bitti mi? Hayır!

Daha ne olsun dediğinizi duyar gibiyim. 🙂

Artık işverenler ve işverenin bir anlamda temsilcisi olan insan kaynakları çalışanları meslektaşlarım; yetenek, yetkinlik, başarı, deneyim ve eğitim gibi başlıkların haricinde nasıl bir çalışan, nasıl bir yönetici, nasıl bir ekip arkadaşı olduğunuzu anlayabilmek; sosyal ilişkilerinizdeki davranışlarınız hakkında fikir sahibi olabilmek adına “referans talebi” ile adaylara dönüş yapmaktadır.

Referans; Fransızca bir kelime olup, kökeni Latincedir. Sizi tanıyan kişilerin iletişim bilgileri ile birleştirilip ortaya çıkarılan bir kaynak anlamına gelen bir sözcüktür.

(tanımı, okuduğum bir iki şeyden ben oluşturdum. 🙂  )

 

Kariyer.net in yaptığı bir araştırmaya göre adayların %64 ü referansların aranmadığını düşünmektedir. Fakat referans, referans talebi/araştırması son yıllarda fazlasıyla önem kazanmıştır ve daha da kazanmaya devam edecektir.

Sektöre, pozisyona ve istenen niteliklere göre farklılıklar gösterebilmekle beraber, genel itibari ile iki adet referans göstermek, bizler için yeterli olmak noktasındadır.

 

images

Peki, referans verirken olmalı ya da olmamalı dediğimiz noktalar nelerdir:

 

  • Öncelikle yalan beyanda kesinlikle bulunmayın. Tanımadığınız ya da oturup bir iki kez sohbet ettiğiniz birini referans yazmayınız.
  • Referans vereceğiniz kişi aile bireyiniz, kankanız, sevgiliniz olmasın.
  • Referans göstereceğiniz kişi mümkün ise en son çalıştığınız yerden; tercihen birlikte çalıştığınız yöneticiniz olmakla beraber, başka bir yönetici, ekip arkadaşı ve belki astınız olarak çalışan da olabilir.
  • Daha etkili olacağı yanılgısına kapılıp, bakan, belediye başkanı, vali, milletvekili ya da siyasi parti ile ilgili bir görevli yazmamalısınız.
  • Eğer yeni mezun iş arayan konumunda iseniz eğitim öğretim hayatınızdan bir referans seçmek daha isabetli bir karar olabilir. Ya da sivil toplum örgütü, dernek, kulüp gibi çalışmış olduğunuz yerler var ise buradaki yöneticilerden de seçilebilir.
  • Size referans olmasını istediğiniz kişilere; İK cı sizden referans talebinde bulunduğunda değil, iş başvurularınıza başlamadan önce haber vermeli ve iznini almalısınız.

 

Eğer imkanınız var ise referans talebinde bulunduğunuz kişilerden kağıt ortamında  ya da e-posta yolu ile referans mektubu talebinde bulunabilirsiniz.

Git gide önem kazanmakta olan referans talebi konusu, profesyonel yönetim ile paralel giden ve üzerinde çalıştığımız pozisyona doğru adayı yerleştirebilmek adına önemli bir uygulamadır.

Referans talebi ve araştırması sürecinin insan kaynakları yöneticilerinin aday hakkında ölçülemeyen değerleri test etme konusunda etkin bir yol olduğuna inanıyorum.

 

Kim Demiş 35 Yaşını Aşmamış Diye!

Geçtiğimiz dönemlerde yaşadığım trajikomik bir diyalog beni böyle başlığa ve böyle bir konuya sevk etti arkadaşlar.

Bilişim sektöründen orta büyüklükte bir firmaya ait olduğunu düşündüğüm bir ilan gözüme ilişti. İlk bakışta bir ilanın içermesi gereken her şey tamam gibi gözüküyordu. Aranan nitelikler, kısa bir iş tanımı, lokasyon vs. Merak edip, kurucu ortaklarından biri ile irtibata geçtim ve pozisyondan tam olarak beklentileri ve görevin detayları neymiş öğrenmek istedim.

Sıkı durun!

Yanıt; gülsem mi şaşırsam mı dedirten cinsten.

“Biz bu pozisyon için 30 yaş üzeri birini düşünüyoruz, yani siz uygun değilsiniz!”

İşte bu cevap beni hem şaşırttı hem güldürdü.

Yani yaşın iş üzerinde bir etkisi var mı? Elbet var.

Biyolojik olarak bile belli bir yaşın üzerinde öğrenme yetisinin azaldığı bir gerçek. Ama iş görüşmelerinde daha doğrusu görüşmelerin arifesinde, cv taramalarımızı ya da başvurularımızı değerlendirirken yaş konusu bizler için bir eleme unsuru olmamalı.

Capital Dergisinde okuduğum bir yazıda şöyle bir araştırmadan bahsediliyordu.

Dünyanın önemli insan kaynakları firmalarından biri olan Hay Group’un 3000 kişilik bir grupta yaptığı çalışmanın sonuçlarında; 50 yaşın üzerindeki kişilerin %80i işe alımlarda yaş faktörünün kesinlikle önemli olduğuna inanırken; sadece %7 lik bir kısım bu soruya emin olmadıklarına dair yanıt vermekte.

Bu araştırmaların bana, birçok başvurunun yaştan dolayı elendiğini ya da neden elediğimiz konusunda geri dönüş yapmadığımız için adayın bunun sebebini “yaş” olarak algılamış olduğunu gösteriyor.

İnsan kaynakları çalışanları olarak her pozisyon için klişeleşmiş “Tercihen 35 yaşını aşmamış” ibaresini mümkün olduğunca belki de hiç kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum.

Unutmayalım ki artık iş görüşmelerinin temelinde yetkinlik, beceri, nitelik, başarı gibi anahtar kelimeler var ve bizler mülakatlarımızı, aday taramalarımızı bu konulara odaklanarak yapmalıyız.

Doğru adayı doğru pozisyonlarda değerlendirebilmek dileğiyle…

 

 

 

 

Babalar Gününe Dair

“Karadutum çatal karam çingenem,

Nar tanem, nur tanem, bir tanem”

Diye sevdi babam beni belki de yirmi yaşına kadar, hala da arada böyle seslenir büyümeyen kızına…

Ben ise ona yıllardır değişmeyen bir şekilde; İlk Aşkım diye…

 

Ne kadar güven vericidir bir babanın desteğini sırtında hissetmek, tam düşmeye yakın olduğunu hissettiğinde “haydi bir daha dene” diyen o güven verici sesi duyabilmek…

 

Bizim evde; küçüklüğümüzde bir gelenekti: Anneler gününde baba ile iş birliği yapıp anneye; babalar gününde anne ile iş birliği yapıp babaya hediye almak.

Peş peşe gelen bu iki ay hep heyecanlı, hep neşeli ve hep kıpır kıpır geçirilirdi.

 

Babalar günü hayatımıza bir Amerikan İç Savaş Gazisinin kızı sayesinde girmiş ve ilk kez 1910 yılında Washington’da kutlanmıştır. 1924 yılında ABD başkanı tarafından desteklenmiş fakat resmi olarak ilan edilmemiştir. 1966 yılında dönemin başkanı; her yıl haziran ayının 3.haftasının Babalar Günü olarak kutlanacağının bildirisini yayınlamıştır ve 1972 yılında başkan Richard Nixon’ın imzasıyla bu özel gün ABD’de resmi tatil olarak ilan edilmiştir.

 

Doğuşu açısından bizim kültürümüzle var olmamış fakat şiddetle bağrımıza bastığımız bir gündür babalar günü. Nitekim benim de anneler günü varsa babalar günü de olmalıdır diye düşüncelerim var… 🙂

İşte hepimiz için özel olan bu gün için 2007 yılında babama yazdığım çocukça bir şiirden küçük bir kesit eklemek istiyorum.

 

“Gözlerim zamansız ıslandığında,

Yaşlarımı paylaşacak şefkat dolu avuçlarını,

Acımı dindirircesine baktığın gözlerini,

Her düştüğümde elimden tutup, sırtımı sıvazlayıp;

“Hadi kızım bir daha dene” diyemeyeceğin günleri yaşamaktan,

Çok korkuyorum babacığım…”

 

Ve yazıma bu yıl gördüğüm en güzel babalar günü reklam metninden bir cümle ile noktayı koymak istiyorum:

Hangi navigasyon sistemi babalarımızdan daha iyi yol gösterebilir ki?

Bize her zaman en doğru yolu gösteren babalarımıza saygılarımızla…

İş Görüşmesine Davet Etmek Sanattır

İş görüşmesi iki taraflı sürdürülen, aslında basit bir iletişim sürecidir. Ancak görüşme masasının her üç tarafında da (aday, görüşmeci, gözlemci) bulunmuş birisi olarak; başarılı bir görüşmenin temelinde adaya gereken önemi vermenin önemli bir etken olduğuna inanıyorum. Bu nedenle görüşme sürecinin başından sonuna kadar adayımıza değer verdiğimizi hissettirmemiz gerektiğini düşünüyorum. İşte bu iş görüşmesi sürecinin “davet etme” aşamasında dikkat etmemiz gerektiğine inandığım üç ana konu:

1-Müsait misiniz sorusu çok vaktinizi almaz

Numaraları çevirdik, telefonumuz çaldı ve karşıdan yabancı numarayı görmüş adayımız merakla telefonu açtı. İlk olarak sıcak bir merhaba deyip görüştüğümüz kişinin doğru olup olmadığını teyit edelim. Sonrasında nereden, ne için aradığımızı açık bir şekilde ifade edip karşımızda ki sesin sahibinin müsaitlik durumunu öğrenelim. Aday olarak seçtiğimiz kişi çalışıyor olabilir, hasta olabilir, vardiyalı bir çalışan olup uyuyor olabilir.

2-Aday demek her saat görüşme için müsait olduğu anlamına gelmez

Diyelim ki müsait bir adayla karşı karşıyasınız ve konuşma ilerlemekte. Nereden, hangi pozisyon için aradığınızı ve adayımızın hala iş arayışında olup olmadığınızı öğrendiniz ve sıra geldi ilk görüşme için randevu almaya. Bu aşamada elbet öncelikli olan sizin verdiğiniz tarih ancak karşımızda ki aday belirlediğimiz görüşme tarih ve saati için uygun olmayabilir. Bu durumda adaya eksi puan veren meslektaşlarım olduğunu düşünerek diyorum ki lütfen yapmayın. Müsait olmamak demek o işi istemediği anlamına gelmez. Ve eğer böyle bir durum ile karşı karşıya kalırsanız lütfen alternatif görüşme tarih ve saatiniz elinizde hazır bulunsun. Ben programımı kontrol edip size tekrar döneceğim gibi cümleler sarf edip; kendinize kayıp zaman adaya da karın ağrıları yaşatmayın.

3-Söz uçar yazı kalır demişler ve doğru da söylemişler

Görüşmenin ardından bu detayları yazıya dökmek ve karşı tarafa bir kolaylık daha yapmak biz ik cıların boynunun borcu olsa gerek 🙂

Adayımıza bir mail hazırlıyoruz. Bu mailinin görüşmenin tarih, saat, kiminle, hangi pozisyon için görüşeceğini içermesine dikkat ediyoruz. Ve adaya içten ve samimi olduğumuzu gösteren bir başarılar notunu da eklemeyi unutmuyoruz.

Ve son olarak eğer elinizde mevcut ise bir de görüşme yerinin krokisini gönderirseniz gecikmeleri ve kayıp zamanı önlersiniz diye düşünüyorum.

Bunları yapmazsanız görüşme olmaz mı? Hayır, elbet olur ama neden karşımızdaki kişiye biraz daha kolaylık sağlayıp, içten davranmayalım ki? Aday konumunda geliyor olması her istediğimizi koşulsuzca yapacağı anlamına gelmiyor diyor tüm görüşmelerinize mümkün olduğunca hassas yaklaşıp, empati kurarak girmenizi diliyorum.

Ön Yazısız CV Maça 1-0 Yenik Başlar

Hemen hemen her bölümde fazlasıyla mezun verilen ülkemizde, açılan her pozisyon yüzlerce hatta kimi zaman binlerce başvuru alıyor. Ve tabi ki insan kaynakları çalışanları tek bir pozisyonla ilgilenmedikleri gibi her pozisyon için gelen bütün cvleri detaylı incelemeye de vakit ayıramamaktadırlar.

İşte bu aşamada öz geçmişinizi öne çıkarabilecek; “beni incele” diye sinyaller verebilecek bir şeye ihtiyacınız var.

Ön yazı!

Öz geçmişi hazırladık bir de ön yazı çıktı başımıza demeyelim lütfen 🙂

Peki, nedir bu ön yazı?

Kapak yazısı adı da verilen ön yazı; öz geçmişinizi farklılaştırmak adına, sizi ve öz geçmişinizi şirketler gözünde özelleştiren; çok vakit almayan ancak kurumsal şirketlerde hatırı sayılır etkiye sahip olan bir araçtır. Sizi niçin görüşmeye davet edelim sorusunun karşılığıdır.

Peki, ön yazımız nasıl olmalıdır?

  1.  Sizin gözünüzde, sizi, size ait bir üslupla anlatsın. Öz değerlendirmenizi yapabildiğiniz, kendinize karşı da dürüst olduğunuz ve okuyan   herkesin anlayabileceği bir dilden bahsediyoruz.
  2.  Kendinizi ve uzmanlık alanlarınızı öne çıkaran ifadelere yer vermelisiniz. Hangi özelliğiniz sizi diğer adaylardan farklı kılıyor ya da bir adım öne geçiriyor?
  3.  Pozisyona ve kuruma has olsun. Her kuruma ya da her pozisyona aynı ön yazıyı kopyalamak ön yazıyı sadece yazmış olmak için yazdığınızı gösterir. Bu da hiç istekli bir aday profili çizmez.
  4.  Firmaya sağlayabileceğiniz değerleri belirtiniz. Burada aslında bir nevi amaçlarınız ortaya çıkıyor. Yani sadece hayatınızı devam ettirmek için mi çalışıyorsunuz yoksa bulunduğunuz kuruma artı değer sağlamak ve kendi gelişiminiz sürdürülebilir hale getirmek için mi?
  5.  Başvurduğunuz şirkete ait minik notlar ya da bilgiler, öz geçmişi değerlendiren dikkatini üzerinize çekmenize destek olacaktır.

Düşünsenize; istatistiklere göre adayların sadece ¼ ünün ön yazı yazdığı bir yarışta, dört kişiden biri olmayı kim istemez ki?

Blog Yazmaya Nasıl Karar Verdim?

Lise yıllarımdı… Bir dönem sonunda edebiyat hocam, karnemi gördüğünde; edebiyat ve dil bilgisinden ortalamaya yakın notlar alırken, dönem sonlarında bu dersin notunun yüksek olmasına sinir olduğunu söyleyip beni yazdıklarımdan dolayı tebrik etmişti. Hatta bir kompozisyonumu saklamak için almıştı.

Yıllardır aklımda olan bu günü dün gibi hatırlarım.. Ve her hatırladığımda bir kez daha gülümsemek gelir içimden…

Bizim dönemler bilirler.. Biz lisedeyken Türk Dili ve Edebiyatı dersi kompozisyon ve edebiyat-dilbilgisi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Ve benim için bu dersin en zevkli tarafı kompozisyon dersi ve kompozisyon sınavlarıydı.

Ortalama 45-50 dakikalık bu sınavların ciddi anlamda 30-35 dakikasını camdan dışarı bakarak düşünmeye ayırır, geri kalanında düşündüklerimi kâğıda dökerdim.

Tabi yazma hevesim sadece bununla başlamadı. Bir de her genç ergen gibi, tarifi kolay kolay mümkün olmayan aşk ile ilgili denemelerim oldu. Şiirler, duygusal yazılar vs… Hatta yazılarımın bir kısmı Denizli’nin yerel radyolarından birisinde okunmuştu.

Anı anıdır deyip hepsini hala bir fiil saklıyorum. J

Mesleki anlamda yazmak için niyet etmek çok zamanımı aldı ama sonunda takip ettiğim bloggerların olumlu eleştirileri  –ki takip listemde görebilirsiniz- ,  dostlarımın şiddetle gaza getirmesi ile niyetime aldım.

Bloğumda başta insan kaynakları fonksiyonları olmak üzere, iş hayatında, gündelik hayatta gördüğüm olaylar, okuduğum ve izlediğim şeyler ve fikir beyan etmek istediğim konular hakkında yazmaya çalışacağım.

Umarım yazdıklarımı keyifle okursunuz.

Sevgiler,

İnsan Kaymağı