Insan kaynakları departmanında çalışanlar da, çalışmayanlar da, çalışmak isteyenler de az çok insan kaynakları departmanının ne iş yaptığı konusunda bir fikre sahiptir. Bir de insan kaynakları hakkında hiçbir fikre sahip olmadan öylece departman hakkında konuşanlar var ama oralara hiç girmeyeceğim. Çünkü girersem gerçekten çıkamam ve belki sayfalarca yazarım.
İnsan kaynaklarının temel fonksiyonlarından birisi ve belki de popüler kültürde en yaygın olarak bilineni seçme yerleştirme sürecinin yönetimidir.
Seçme yerleştirme gibi soft süreçler firmadan firmaya uygulamada değişiklikler gösteren süreçler olmakla beraber bazı ana noktalarının da olduğu açıktır. Bunları kabaca şu şekilde sıralayabiliriz.
Pozisyon ve detaylar belirlendikten sonra; iç aday var ise değerlendirilir, yok ise ilanlar çıkılır, ilk mülakatlar, testler, teknik mülakatlar, kişilik envanterleri, referans araştırmaları, iş teklifi ve üst yönetim ile tanıştırma bu sürecin ana başlıklarındandır. Ki bence bunlar hemen hemen her pozisyon için uygulanması gereken adımlardır.
Şimdi size bir örnek olay yazayım ki bu durum hemen hepimizin başına gelmiştir. Gelmediyse de emin olun hayatınızda bir kere de olsa yaşayacaksınızdır bunu 🙂
Bir İK cı var, adı ne olsun? Vadullah! Ortalama sürede iş tecrübesi var ama idealist. Kurumsallığı kendine ilke edinmiş şirketle yol almak temel hedefi.. Ama gel gelelim ki bu fikirlere yakın olduğunu her fırsatta dillendiren ama icraatta işlerin biraz farklı işlediği bir kurumda şirkette çalışıyor. Bu durumu bazı zamanlar çok dert edinse de bazı zamanlar düşünmüyor ve anın tadını çıkarmaya odaklanıyor.
Vadullah’ın temel işi seçme yerleştirme olduğu için bol bol görüşme yaparken, bir gün –ki açık pozisyonu var- değişik bir aday ile tanışıyor. Adayın ilgili pozisyon ile uyuştuğu yönler: Standart dışı olacak şekilde akıcı bir iletişim, işe çok ama çok istekli ve inovasyona yatkın. Genel itibari ile ön mülakata en fazla 30 dk ayırdığı bu dönemde bu adayı tam tamına 55 dk dinliyor ve etkileniyor. Hemen akabindeki birkaç gün içerisinde teknik mülakata da alınmasını sağlıyor ve ne hikmettir ki teknik mülakat yapan kişi de adaydan etkileniyor. İşte! diyor sevgili Vadullah buldum bu pozisyonun doğru kişisini 🙂
Teknik mülakatı yapan kişimiz, hiç vakit kaybetmeden en tepe yönetici ya da şirket sahibi de görsün istediği için onunla da tanıştıralım derken sevgili patron adayı görüp ortalama bir süre görüştükten sonra “hayır, olamaz” diyor. Sebep yok! Açıklama yok! Malumat yok! Sonrasında zavallı Vadullah o adayı öylece gönderiyor ve tabii bu durum içine dert oluyor. Bir süre o adayın başka yerlerde işe girebilmesi için uğraş veriyorsa da istediği sonucu yakalamıyor ve psikolojik olarak başarısızlık algısı ile daha çok üzülüyor.
Buradan çıkarılacak ders ya da dersler nedir?
İnsan kaynakları departmanı çalışanı adaylarla öyle duygusal bağlar kurmamalı ve işe alınmadılar diye öyle hüzün yapmamalıdır.
Bence her aday ile patron tanışmamalı, çünkü patronlar da zaman zaman kuşak farkından doğan gelişim fırsatlarını görmez ve ön yargılı olabilirler.
Not: Bu yazı öyle bir anda dile dökülmüş, yaşanan gerçek ve hissedilen duyguyu Richter ile ölçümlemiştir 🙂