Memnun Oldum Sevgili MS

Bu gün 30 Mayıs, MS Farkındalık Günü. MS Multipl Skleroz hastalığının kısaltması. Hastalığın tanımını vs yapmayacağım, google elinizin altında, pekala bakabilirsiniz 😊

Günün anlamına uygun olsun diye MS ile tanışma hikayemi anlatmak istedim. Tabi ki yazacaklarım sadece MS’in bendeki seyrine bakıp yazdığım şeyler, asla tıbbi ve metrik bilgiler içermiyor.

Bana verdiği ilk sinyal 2008 yılı yazıydı sanırım. Bir sabah uyandım, yataktan kalktım ve olduğum yere yığılıp kaldım. Ama o zaman bu durumun bu denli önem arz edeceği konusunda hiç bir fikrim olmadığı için “tansiyonum düştü herhalde” deyip, hayatıma devam etmiştim.

Bu olayın üzerinden 6 yıl kadar zaman geçti ve 2014 yılı Haziran ayında sol ayağım uyuşmaya başladı ve ben yine o zaman bunu topuklu ayakkabı giyiyor olmaya bağladım ve çok önemsemedim. Ta ki bir sabah araba kullanırken ayağımı debriyajdan çektiğimi hissedemeyinceye kadar. O gün bir sorun olduğunu anladım ama asla MS aklıma gelmedi. Kaldı ki böyle bir hastalıktan haberdar bile değildim. O zaman bir hastanenin nöroloji doktoru ile görüştüm, bir çok tetkik yaptı. Hatta BOS testi de yapmasına rağmen böyle bir teşhis koyamadık. Bir takım ilaçlarla uyuşmalarım geçti ve ben yine unuttum bu konuyu.

Üstünden 4,5 yıl geçti ve ben 2018 yılı Aralık ayında keyifli bir akşamın üzerine kitabımı okuyup, uyudum. Sabah uyandığımda kısa bir şok geçirdim; vücudumun sol tarafını hissetmiyordum. Soluma yatmış olabilme ihtimalini düşünüp, o günü öyle geçirdim evimde. Ertesi gün durumun ısrarla devam ettiğini görünce inceden bir stres yapıp bir nöroloji doktorunda gittim. Rutin bir kaç test yapıp, MR çekti ve sinir sıkışması olabileceğini söyledi ve ertesi günü merakla beklemeye başladım. Ertesi gün sonucu almaya gittim ve bana MS olduğumu, artık hayatımı ve beslenme alışanlıklarımı kökten değiştirmem gerektiğiyle alakalı milyonlarca cümle kurdu. Benim hatırladığımsa sadece MS kelimesi ve arkasından gelen asla anlamadığım cümleler ve göz yaşlarımdı. O gün epeyce ağladım, çünkü hiç tanımıyordum bu hastalığı ve tanıdığım bir tane MS hastası kişi vardı, onun da hayatı zor ilerlemekteydi. Sevdiğim bir arkadaşımın nişanlısı doktordu, ona ulaştım hemen. Bana, kendi çalıştığı hastaneden bir doktordan randevu ayarladı ve ben Özlem Hanım ile tanıştım. Daha sakindim sanırım, göz yaşlarım dinmişti ama aklımın içi duman altında kalmış küçük bir oda gibiydi. Özlem Hoca bana bunun bir ihtimal olduğunu ve tetkik yapmadan netleştirmenin doğru olmayacağını anlattı. Fakat ben o hafta sonu Kars’a gezmeye gidecektim ve o an fark ettim ki seyahate gidememe ihtimali de ağlamama sebep olan konulardandı. Ama Özlem Hoca sağ olsun bana 3 günlük tedavi uyguladı ve kendi hocasından randevu almama destek olup, benim seyahate gitmemi de sağladı. 😊 Gidemesem çok üzülürmüşüm ve üzülmemek lazımmış 😊 Hayran olduğum ve bayıldığım bakış açısı buydu galiba 😊

Hemen ertesi gün Prof. Dr. Ömer Hoca ile tanıştım, bütün hikayeyi baştan sona anlattım. Epey gülümsemeli ve çok dostane bir yarım saat geçirdik hocayla. Sonrasına bana BOS testini tekrarlamamız gerektiğini söyledi ama ne var ki hayatım hep olduğu gibi muhteşem hareketliydi ve yüksek lisansımın son dönem sınavlarına gidecektim. Neyse bir takım ilaçlar ile hem Kars seyahatimi hem de yüksek lisans sınavlarımı geçirdim. Döndüm ve dııııt haydi bakalım üniversite hastanesi yolları derken bir günlük de hastanede yatma macerası yaşadım. BOS işlemini önceden tanıdığım için biraz geyik muhabbeti ile testi uyguladılar, tabi ki ben yatma konusunda maksimum 2 saat dayandığım için sonraki bir haftam ağrılı sancılı geçti ama nihayetinde geçti. Raporlu olduğum sürede bol miktarda dizi izledim ve bolca okudum, eh biraz da çalıştım.

Üç haftalık süre tamamlanınca hastaneden aradılar ve tahlil sonucunun geldiğini söylediler. Uçarak gittim hastaneye, kağıdı elime aldım, ve bana anlamsız gelen cümleler içinde bir “pozitif” gördüm ve dedim ki evet sende bir şey var ama ne? Koşarak Özlem Hoca’ya geldim. O bana anlayışlı ve sakin bir tavırla; “evet, artık MS hastası olduğunu biliyoruz ve ben psikolojik yardım almanı öneriyorum, çünkü bu kolay kabul edilebilen bir hastalık değil” dedi. O an sanırım 30 yıllık yaşamımı 10 saniyede düşündüm ve yürek yemiş deli cesaretiyle şöyle bir cümle kurdum: “Hayır, ben engelli bir babanın çocuğuyum ve bu durumun benim hayatımı ne kadar etkileyeceğini anlatırsanız, aşarım, kabullenirim.” Bilmiyorum, şimdiki aklım olsa böyle bir cümle kurabilir miydim ama o an nasıl bir ruh hali ile kurduğumu bilmediğim o cümleyi bu gün “iyi ki kurmuşum” diyorum.

Tüm bunlar yaşanırken benim İstanbul maceram başlıyordu ve ben yeni bir hayata merhaba demek üzereydim. Muğlak olan bir başlangıca, muğlak bir de hastalık eklenmişti.

Artık ömür boyu benle olacağını bildiğim bir yol arkadaşım vardı ve birbirimizi yavaş yavaş tanıyacaktık.

İstanbul’a geldim ve şuanda da tedavi sürecimi yürüttüğüm Serkan Hoca’m ile sosyal medya aracılığı ile muayene günümü kararlaştırdık ve ben Şubat 2019’da kendisi ile yüz yüze tanıştım. Tabi ki ilk gidişim, kafama kırk tilki, kırk soru, kırkı da birbiri ile dost ama kırkı da birbirine yabancı. Elimde üç beş kağıt parçası, girdim hocanın odasına. Biraz sohbet biraz muhabbet derken ben sorularımı sordum, o bıkmadan cevapladı. Bu gün bana ne kadar saçma gelen soru varsa hepsini Serkan Hoca’ya sordum, itiraf ediyorum 😊 Şimdi düşündükçe “ne saçmaymış” diyorum. Ama Serkan Hoca bıkmadan usanmadan cevapladı. Sonra bana 2-3 farklı tip tedavi sundu ve seçmemi istedi. Ben ise hayatımın her anında ilk intibalara sonsuz güvendiğim için Serkan Hoca’ya ve mesleki tecrübesine duyduğum güvenden dolayı; hiçbir şey seçmek istemediğimi, hekimime güvenmek istediğimi ve onun önereceği tedaviyi uygulayacağımı söyledim. Bunu bu gün nasıl düşündüğümü açıklayamam belki ama o gün nasıl bir kafa ile karar verdiysem, yaklaşık 1,5 yıldır hep “iyi ki” diyorum. Sonrasında bana haftada 3 gün kendime bir iğne uygulayacağımı söyledi, başta panik ile hayatımın şeker hastaları gibi mi devam edeceğini sorduğum zaman sevgili doktorum bana yine hayat dersi olacak bir cümle kurdu:

“Yapma Ümmühan, şeker hastaları günde 5 kez iğne yapıyor, sen haftada 3 kez yapacaksın, insafsız olma!”

Sonrasında bu cümle benim kendime haftada 3 kez tekrar ettiğim ve hastalıkla ilişkimi yönetirken yolumu aydınlatan cümle oldu. Serkan Hoca ile bir yıldan fazladır tedavi yada baskılama konusunda görüşüyoruz, bir gün bile başka bir doktor ile bu konuyu konuşma yada başka bir doktordan fikir alma ihtiyacı hissetmedim.

Benim MS ile tanışma hikayem bu şekilde gelişti. MS ile yaşarken neler hissettiğimi, neler öğrendiğimi, nelerin farkındalığına ulaştığımı başka başka pasajlarda ara ara yazarım.

Bu gün MS Farkındalık Günü ve ben ülkedeki bağışıklık sistemi güçlü olan ender insanlardan olduğumu düşünüp, bunun için de hayata teşekkür ediyorum!

 

(Visited 219 times, 1 visits today)

Leave A Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir