Canım sosyolog, üstadım Teoman abim şöyle diyor ya bir şarkıda; kırıklarını aldırdım kalbimin, ruhumun…
Böyle dönemlerden geçiyoruz kalbimle, ruhumla ve kişiliğimle. Yine bir öğrenme yolculuğundayım galiba. Kalbimin kırıklarını topluyorum ve geri almamak üzere sakince bir yere bırakıyorum.
Çok daha önce kendimle ilgili aldığım kararlardan biri kaybedeceğim savaşlara girmemekti. Şimdi bir adım öteye geçiyorum ve vazgeçmeyi öğreniyorum. Herşeyden ve hatta herkesten.
Alışkanlıklarım! Eskiden sevdiklerimi sevmeme ihtimalleri var oluyor önümde. Eskiden sevmediklerimi ise sevebilmek. Mesela ahşaplar. Eskiden çok itici bulduğum için ahşap dolaplarımı beyaza boyayıp bütün apartmanı yağlı boya kokusu ile boğduğum zamanlarım var. Şimdi ise ahşap rengine garip bir şekilde tutkuluyum. Yada tam tersi eskiden tekrar tekrar okuduğum, keyif aldığım ve biriktirdiğim kitaplarımı sevdiklerime dağıtıyorum. Kitaplarıma yüklediğim anlamlar değişiyor.
İkna etmek! Yıllarca etrafımdakiler hakkımda, ikna kabiliyetim olduğuna dair yorumlar yaptı. Her ne kadar ben buna pek fazla inanmasam da… Ama bugün kendime şöyle bir bakıyorum ve kimseyi ikna etmek gibi bir çabam yok. Sadece fikrimi söylüyorum. Belki NŞA’da suyun 100 derecede kaynaması kadar doğru ama karşımdaki buna ikna değil, asla üstelemiyorum. Demek ki o da kendi inandıklarıyla, o şekilde mutlu diyor ve kimsenin mutsuzluğuna sebep olmuyorum, dolaylı yoldan kendimi de yormuyorum.
Sorgulamamak! Bir zamanlar herşeye neden diyen, eskilerin tabiri ile ‘dibine darı ekecek kadar’ sorgularken şimdi sadece ama sadece etki edebileceğim alanları sorguluyorum. Mesela trafik. Trafik yoğunluğuyla alakalı beş saat konuşsam durum değişecek mi? Hayır. O zaman sorgulamıyorum bu durumu, yaşayıp geçiyorum. Özetle; değiştiremeyeceğim hiçbir şeyi sorgulamıyorum.
Yardım etmek! Varoluşumuz gereği hepimiz yardım ederiz ama bende bu durum karşımdakinin zarar görmemesi için fazlasıyla uğraşmaktı ve ucu bir yerde iknaya bağlanıyordu. İyi bir şey yaptığımı düşünürken bir gün duyduğum bir yorum bende tam anlamıyla aydınlanma etkisi yarattı. İstemeyene yardım etmek, onun bu olaydan öğreneceği ve belki de kendisine katacağı bir şeyi engellemektir. O kadar inandım ki artık yardım ederken arz talep dengesini kurmaya özen gösteriyorum.
B Planları! Öyle yaparım, olmazsa böyle yaparım, en kötü şöyle ilerlerim dediğim zamanlara gülümseyerek el salladım. Artık o an neyi yapmaktan keyif alacaksam onu yapıyorum. Planladığım gibi gitmediyse, gitmediğini farkettiğim an yeni bir eylem planı oluşturuyorum. İnanın çok sade ve daha az yorulduğum anlardan oluşuyor yaşamım.
İnsanlar! Bence en önemlisi bu. Öyle çok insanla iletişim halindeydim ki… Bir de benim iletişim anlayışım empatinin zirvesi. Herkesin derdini kendi derdim gibi görmek ve akibetini takip etmek filandı. Şimdi kapım hayatıma girmek isteyen herkese açık. Ama kimseye tabela koyup, yolu göstermiyorum. Yada geleni kaybetmemek için kendi duygularımı suistimal etmiyorum. Daha da anlamlı olanı; gitmek isteyene de dur demiyorum. Arkasından sakince gülümsüyorum ve “hayatıma girdiğin için ve bugünkü ben olmama katkı sağladığın için teşekkür ederim” diyorum. Hayatıma girişlerinde bir misyon olduğuna ve o misyonu yerine getirip gittiklerine inanıyorum. Ve en önemlisi; hayatıma bir şekilde giren, şu veya bu sebepten beni bulan ve sonrasında çıkan herkesi de çok seviyorum.
Hani derler ya “her seçim bir vazgeçiştir” diye. İnanılmaz klişe bulduğum bir sözdür bu ve itiraf ediyorum ki oraya buraya yazmalık demişimdir hep. Hoş hala da çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim bu sözü ama kapanışı bu cümleyi evrilterek yapmak istedim.
Bence her seçim bir vazgeçiş değildir, onu seçmemeyi seçmektir 😊
(Fonda; Fikret Kızılok, İnişlerim Çıkışlarım çalıyor)
(illa ki vazgeçtiğim yada vazgeçmeye çalıştığım başka şeyler de vardır ama onlar da başka bir yazının konusu olsun..)