Posts in Kurumsalizm

Bir İş Başvurusu Anısı

Hani benim bloğumu ziyaret ettiğiniz zaman sağ üst köşede bir cümle var ya;

“Şiddetli yaşanmışlık içerir” diye, işte şimdi yazacaklarım bu cümlenin birebir aynası şeklindedir.

İnsan kaynakları çalışanı olmak ciddi bir iştir, işe alım fonksiyonu ise belki de insan kaynakları içerisindeki en önemli kalemdir. Çünkü işe alım yaparken öyle geniş bir kitleye ulaşırsınız ki, bu süreç firmanızın dışarıya yansıyan yüzü, işveren markasına bakışınız, gizlilik politikanız ve hepsinden mühimi insan kaynaklarına bakış açınızı ortaya koyar.

Şimdi yazacağım olay bizzat benim başımdan geçen bir vakadır ve bu nedenle sadece firma adını ifşa etmeden yazma umudu içerisindeyim.

Ben bir gizli ilana başvurmuşum, ilan başlığı: Otomotiv sektöründe öncü firma

Yıl bilmem kaç, ama ay Ocak! Soğuk bir kış günü çok merak ettiğim ve çok da çalışmak istediğim bir sektör olan otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bu kurumdan bir görüşme teklifi aldım. Nasıl havalara uçtum anlatamam. Neyse gittim görüşmeye, çok cici bir bayan ile görüştüm. Epeyce de sürdü mülakatımız. Sonrasında online bir İngilizce testi yapacağını söyledi, gerçekten alınmış bir biletim olduğunu ve bu nedenle sınavı evden yapma şansım olup olmadığını sordum ama orada yapmamı istediler ve ekstra bir bilet daha aldım. Neyse hiç mevzu değil, zaten eco biletti 🙂 Biraz panik biraz yetişme telaşı derken tam verim alamadım sınavdan derken evime döndüm. Ama yapılan İngilizce konuşma sınavının sonucunun olumlu olması beni ümitlendirdi ve benim için olumlu bir mülakat olduğunu düşünerek heyecanla beklemeye başladım.

Aradan 3-4 gün geçti geçmedi, tekrar aradı cici bayan. Dedi ki sizi müdürümüzle tanıştıracağım. Ben uçtuğum havaları göremeyecek kadar yükseldim mutluluktan. Epeyce hazırlandım görüşmeye.

Her neyse gittim, okuduğumuz ortak bir kitaptan konuşabilecek kadar sohbet muhabbet kıvamında bir mülakat geçirdik ve ben döndüm. Bu arada kendi içimden diyorum ki “oldu bu iş”.

Tüm bu süreç toplamda 10 günde filan gerçekleşti. Acayip hızlı yani. Kendi içimde seviniyorum filan.

Arada sırada cici bayanı arıyorum, süreç devam ediyor, yoğunluktan bekletiyoruz gibi cevaplar alıyorum. Bir süre sonra bir de mailleştik cici bayan ile cevap yine yoğunluktan dolayı sürecin beklemede olduğu yönünde oldu. En sonunda pes ettim, dedim ki tamam daha sormayacağım. Bütün bu görüşmeler esnasında da görüştüğü tüm adaylara mail yolu ile döndüğünü söylemiş olması da artı puan mı eksi puan mı bilemiyorum.

Bu süreç içinde tabir i caizse köprünün altından ne sular aktı, neler oldu, neler geçti, neler değişti filan bir de baktım ki tam tamına 6 ay geçmiş üzerinden! Yarım yıl!

Bir akşam uyuyamadım ve dedim ki kariyer hesabıma bir giriş yapayım. Ne var ne yok bakayım. Bir baktım bir mektup? Açtım.

Gönderici: Otomotiv sektöründe öncü firma

Başvurunuza teşekkür ederiz ama size olumsuz dönüş yapmak durumundayız tadında bir cevap. Güldüm 🙂 Sağlık olsun derken mektubun son satırında ne göreyim?

XXX İnsan Kaynakları Müdürlüğü – Dıııııtttt yanlış cevap, yandınız sevgili öncü firma!

Gizli ilan açmanın tüm ambiyansı yok oldu gitti.

En başta insan kaynakları ciddiyet ister bir iştir derken tam da bunu kastediyordum. Çünkü bu tarz dikkatsizlikler, özensizlikler maalesef kurumunuzun imajını ze-de-li-yor!

Bu minik anekdottan alacağımız minnoş dersler;

Ders 1: Gizli ilanı mecbur değilsen açma. () Niye buna mecbur olunur ki sorusunu duyar gibiyim, inşallah başka bir yazıda..

Ders 2: Mülakat ve değerlendirme sürecini bu kadar uzatma.

Ders 3: Geri dönüşleri zamanında ve belirlediğin şekilde yap.

Ders 4: ve bence bu olay için en önemlisi: Kurun adını gizleyerek açtığın ilanlara firma bilgileri açık dönüş yapma!

 

IMG_6676

 

Bir İkcı Dramı: Seç ama Yerleştirme

Insan kaynakları departmanında çalışanlar da, çalışmayanlar da, çalışmak isteyenler de az çok insan kaynakları departmanının ne iş yaptığı konusunda bir fikre sahiptir. Bir de insan kaynakları hakkında hiçbir fikre sahip olmadan öylece departman hakkında konuşanlar var ama oralara hiç girmeyeceğim. Çünkü girersem gerçekten çıkamam ve belki sayfalarca yazarım.

İnsan kaynaklarının temel fonksiyonlarından birisi ve belki de popüler kültürde en yaygın olarak bilineni seçme yerleştirme sürecinin yönetimidir.

Seçme yerleştirme gibi soft süreçler firmadan firmaya uygulamada değişiklikler gösteren süreçler olmakla beraber bazı ana noktalarının da olduğu açıktır. Bunları kabaca şu şekilde sıralayabiliriz.

Pozisyon ve detaylar belirlendikten sonra; iç aday var ise değerlendirilir, yok ise ilanlar çıkılır, ilk mülakatlar, testler, teknik mülakatlar, kişilik envanterleri, referans araştırmaları, iş teklifi ve üst yönetim ile tanıştırma bu sürecin ana başlıklarındandır. Ki bence bunlar hemen hemen her pozisyon için uygulanması gereken adımlardır.

Şimdi size bir örnek olay yazayım ki bu durum hemen hepimizin başına gelmiştir. Gelmediyse de emin olun hayatınızda bir kere de olsa yaşayacaksınızdır bunu 🙂

Bir İK cı var, adı ne olsun? Vadullah! Ortalama sürede iş tecrübesi var ama idealist. Kurumsallığı kendine ilke edinmiş şirketle yol almak temel hedefi.. Ama gel gelelim ki bu fikirlere yakın olduğunu her fırsatta dillendiren ama icraatta işlerin biraz farklı işlediği bir kurumda şirkette çalışıyor. Bu durumu bazı zamanlar çok dert edinse de bazı zamanlar düşünmüyor ve anın tadını çıkarmaya odaklanıyor.

Vadullah’ın temel işi seçme yerleştirme olduğu için bol bol görüşme yaparken, bir gün –ki açık pozisyonu var- değişik bir aday ile tanışıyor. Adayın ilgili pozisyon ile uyuştuğu yönler: Standart dışı olacak şekilde akıcı bir iletişim, işe çok ama çok istekli ve inovasyona yatkın. Genel itibari ile ön mülakata en fazla 30 dk ayırdığı bu dönemde bu adayı tam tamına 55 dk dinliyor ve etkileniyor. Hemen akabindeki birkaç gün içerisinde teknik mülakata da alınmasını sağlıyor ve ne hikmettir ki teknik mülakat yapan kişi de adaydan etkileniyor. İşte! diyor sevgili Vadullah buldum bu pozisyonun doğru kişisini 🙂

Teknik mülakatı yapan kişimiz, hiç vakit kaybetmeden en tepe yönetici ya da şirket sahibi de görsün istediği için onunla da tanıştıralım derken sevgili patron adayı görüp ortalama bir süre görüştükten sonra “hayır, olamaz” diyor. Sebep yok! Açıklama yok! Malumat yok! Sonrasında zavallı Vadullah o adayı öylece gönderiyor ve tabii bu durum içine dert oluyor. Bir süre o adayın başka yerlerde işe girebilmesi için uğraş veriyorsa da istediği sonucu yakalamıyor ve psikolojik olarak başarısızlık algısı ile daha çok üzülüyor.

Buradan çıkarılacak ders ya da dersler nedir?

İnsan kaynakları departmanı çalışanı adaylarla öyle duygusal bağlar kurmamalı ve işe alınmadılar diye öyle hüzün yapmamalıdır.

Bence her aday ile patron tanışmamalı, çünkü patronlar da zaman zaman kuşak farkından doğan gelişim fırsatlarını görmez ve ön yargılı olabilirler.

Not: Bu yazı öyle bir anda dile dökülmüş, yaşanan gerçek ve hissedilen duyguyu Richter ile ölçümlemiştir 🙂

Kadın Çalışanların Hedefe Giderken Karşılaştıkları Engeller

Aşağıdaki yazı benim klavyemden çıkmış olsa da sevgili hocam Ahmet Eryılmaz’ın sihirli değneğine değmiş bir yazıdır.  Bu keyifli süreçte bana destek olduğu için kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Bütün araştırmalar şunu gösteriyor: Kadınla erkek arasındaki fark, sosyal öğrenmeden ibaret. O halde farklı cinsiyetlerde olan bireylerin, üst düzey yöneticilik için de fırsat eşitliğine sahip olmaları gerekir. Ama hayat gerçekleri öyle değil.

Kadınlarla erkeklerin, iş yaşamındaki farklarına da biraz bakalım.

İlk iş deneyimi için, başvurularda karşılaşılan temel sorun kadın adayın evlenip eşinin olduğu yere gitmesi, ya da evlendikten sonra eşinin çalışmasını istememesi.  Kadın adayların ilk karşılaştıkları sorun özel hayatları ile ilgili oluyor maalesef.

Kurumlarda erkek egemenliğinin hüküm sürüyor olması ise bir diğer problem. Erkek egemen şirketler kendileri ile aynı söz hakkına sahip kişilerin kadın olmasını istemiyorlar.

Bu tarz sorunlar içerisinde olan kadın çalışan, erkek adaylardan daha öne geçebilmek için kendine artı puan sağlayacak yetkinlikler edinmeye çalışıyor ve daha fazla efor sarf ediyor. Dolayısı ile kendisine biçtiği sorumluluk seviyeleri artıyor.

İlk işinde bir süre çalışan kadın evlenince bu defa tek başına yürüttüğü hayata bir de eşinin sorumluluğu ve birlikte paylaşılan evin sorumlulukları ekleniyor. Çalışma hayatı ile birleşen ev sorumluluğu ve bir de eşin tarafından sahip olunan ikinci bir aileye duyulan sorumluluk kadın çalışanın sahip olduğu sorumluluk seviyesini git gide arttırıyor. Hepsine yetişmeye çalışan kadın sosyal hayatına yeterince zaman ayırmamaya başlıyor.

Herhangi bir sebeple (kariyer gelişimi, ikamet değişikliği vb.)  iş değiştirmek istendiği takdirde yeni bir iş arama süreci ile burun buruna gelmek, kadının ikinci bir özel hayat soruya maruz kalmasına neden oluyor.

Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz? Kadının iş yaşamında sorulabilecek en mahrem sorusu olan bu soru, özel yaşamı ile iş yaşamı arasında tercihe zorlanmasına neden oluyor ve bu defa kadının üzerinde hissettiği sorumluluk artıyor. Diyelim ki işe alındı ve çocuk sahibi de oldu. Bu defa sorumluluk üç ile çarpıldı. Bireyin kendine duyduğu sorumluluğu, evine karşı sorumluluk, çocuğunun sorumluluğu ve bir de eşinin sorumluluğu. Kadın tüm bu sorumluluklarını yerine getirmek için sosyal yaşantısını ertelemeye ve hatta sosyalleşmeye minimum zamanlar ayırmaya başlıyor.

Tüm yetkinlikleri edindikten sonra psikolojik olarak kadın olmanın verdiği sosyal baskı ile cam tavan sendromuna düşmesi ihtimali de kadınların üst yönetici olmalarına bir engeldir. Bunu aşmak için belki daha fazla çalışma ve daha fazla fark yaratmak gerekecektir.

Çalışma hayatları boyunca mobbing ile karşılaşma oranı kadınlarda daha fazla olduğuna göre bu durum da üst yöneticiliğe erişmekte bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Mobbing’in her aşamasında kadın çalışan yeni bir iş arama durumunda kalabileceği için iş arama ve kendini geliştirme süreçleri başa saracak ve zaman kaybı artacaktır.

Yaş problemi.. Belli bir yaşı geçtikten sonra hayatın verdiği ağırlık ve yorgunluktan dolayı artık verimsiz bir yönetici olacağının düşünülmesi de kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlardandır.

Bu süreçte orta düzey ve ardından üst düzey yöneticilik hayalleri olduğu için kendisine ekstra yetkinlikler edinme çabasına giriyor. Çünkü nihayetinde erkek egemenliği hala devam ediyor ve aradaki farkı bir şekilde aşmalı ki üst düzey yöneticiliğe aday olabilsin. Bu sebepten dil kursları, yöneticilik alıştırmaları, STK lar için çalışmak, koçluk çalışmaları da var olan sorumluluklarının üzerine ekleniyor ve bu defa sosyal hayat hepten kısıtlanıyor.

Bütün bunlar aşılabilir mi? Bireysel olarak evet. Birçok örneği var. Her birinin öyküsü kişiye özgü, genel bir çözüm formülü yok.

Eminim, anahtar sözcükler şunlardır: Tercihler, güçlü bir istek, irade, dayanıklılık..

Olmaz başka türlü.

Feshin Son Çare Olmadığı Durumlar

Takip edenler bilirler, bir önceki yazımda işten ayrılmak isteyen kişinin yapması ve yapmaması gereken şeyleri yazmıştım. Okumayanlar da buradan ulaşabilirler.

Bu defa gözümü işverene çevireyim de bir çalışanının işine son verirken uyulması gereken yazılı ya da yazılı olmayan kuralları derleyeyim istedim.

Öncelikle hepimiz şunu bilmeliyiz ki iş sözleşmelerinin feshinde ispat yükümlülüğü işverene aittir ve bu birçok Yargıtay kararında feshin son çare olması ilkesi olarak adlandırılır.

Kanımca iş sözleşmesi ne şekilde feshedilirse edilsin, çalışana bunun tebliğinde uyulması ve sürecin yönetilmesinde  birtakım yazılı olmayan ve iyi niyet ilkesi çerçevesinde belirlenmiş olan kurallar vardır.

Öncelikle karar aşaması. Evet, çalışanın işine son vermeye karar verdik.

 

Çalışana Bilgi Verme/Tebliğ Etme

Bu süreç sonunda çalışanımızın yaşam stilinin tamamen değişeceğini göz önüne almalı ve bu durumu ona oldukça nazik ve ince bir tarz kullanarak anlatmak gerekir. Bununla birlikte çalışanımız ile iş ilişkimizi neden sonlandırdığımızı açık bir dil ile ifade etmeliyiz ki kafasında hiçbir soru işareti kalmasın. Çünkü en son imaj en çok akılda kalan olacaktır ve hayatının geri kalanında firmayı hep bu şekilde hatırlayacaktır.

Bonus: Çalışanın işten çıkacağı birkaç gün önceden belirlenmiş ise ki bu bilgilendirmeyi son güne bırakmamak gerekir, tüm şirket çalışanlarının göreceği bir mailing ile işten çıkacak ekip arkadaşımıza o güne kadar verdiği hizmetlerden dolayı bir teşekkür etmek de incelik olacaktır.

 

Verilmiş Olan Araç Gereçlerin İadesi

Bu durum genelde iş için kullanılan cep telefonu, laptop vs gibi demirbaşların geri alınması sürecidir.

Bu aşamada karşımızda sanki artık bir düşmanımız var gibi, malzemeleri tek tek saymak ya da rahatsız edici bir kontrol etme işlemi yapmamalı, incitmeden göz kontrolü ile çözüm olmalıyız.

İşe alırken teslimat sürecinde imzalattığımız herhangi bir belge var ise çalışanımızın gözü önünde belgeyi kapatmakta fayda var.

 

Yasal İşlemlerin Yapılması

Çıkış işlemleri diye adlandırdığımız bu süreç en hassas noktalardan biridir. Çünkü insanlar hak ettiklerini düşündükleri bir para söz konusu olduğunda inanamayacağınız derecede hassas olabilir.

Bu sebepten bu süreci olabildiğince şeffaf ve anlaşılır bir şekilde yönetmek gerekir. İşten ayrılan çalışana ödeyeceğimiz ya da ödemeyeceğimiz tüm kalemleri tek tek anlatmak, ödenecekse ne kadar ve ne zaman ödeneceğini; ödenmeyecek ise ne sebeple ödenmediğini detaylı bir şekilde anlatmak gerekir.

 

Değerli Hissettirme

Son aşamada çalışanımız ile vedalaşabilir, ona çalıştığı süre boyunca sağladığı katkı için teşekkür edebiliriz ki bu biz İKcılar için çok zor olmasa gerek. Bu ayrılan çalışanın kendisini gereksiz olduğu için ayrılmak durumunda kalmadığını düşünmesini sağlar, bu da onun işsiz kaldığı süreçteki psikolojisinin iyi olmasına destek olur.

Bonus: Her işletmede mümkün olmayabilir fakat mümkün ise ve çalışan ile iş ilişkisi dışında sosyal bir arkadaşlığımız var ise ona bir veda yemeği düzenlemek de şık bir davranış olabilir.

 

Bunları Yapmayın!

  • Çalışana iş ilişkisinin sonlandırılacağını, işini yasal anlamda sonlandırılacağı an söylemeyin.
  • İşten çıkardığınız kişiye, seninle iş ilişkimizi sonlandırıyoruz ama bu gün git, bilmem kaç gün sonra gel hesap kitap işini yapalım demeyin.
  • Teslim aldığınız malzemeleri, karşı taraf sanki bir kısmını çalıp götürüyormuş gibi sayıp, dökmeyin.
  • Çalışana kişisel eşyalarını toplayabileceği yeterli zamanı tanımamazlık yapmayın.
  • Kişiye ait kullanıcı hesaplarını sürpriz der gibi küt diye kapatıp, ne olduğunu anlamadığı bir zaman dilimi yaşatmayın.
  • Ayrılan kişiye tekrar gelmesinin yanlış olacağı gibi söylemlerde bulunmayın.
  • Çalışanı apar topar işletmeden uzaklaştırmayın.

    Kimseyi işten çıkarmak zorunda kalmadığınız, keyifli iş ilişkileri yaşamanızı dilerim…

 

image001[1]

 

 

 

Ben de Varım

29 Temmuz günü linkedin aracılığıyla güzel bir mesaj aldım. Türkiye’de en çok okunan İK Blog Yazıları derlemesi için benden de yazı istemişti Sibel Hanım. Tabiki çok mutlu olarak kendisine olumlu bir dönüş yaptım.

Sonrasında epeyce bir süre sessizlik olunca acaba dedim, pek ilgi çekmedi mi?

Meğerse Sibel Hanım çalışmaları yapmış ve sonrasında bizlere gönderdi. Üzerinde değişiklik talebi olanlar geri dönüşlerini ilettiler ve bu çalışma son halini alırken ben Üsküdar-Sütlüce vapurunda Sibel Hanım ile tanışma şansı yakaladım. Ve elbette ki tesadüf ama gerçekten bu karşılaşma için çok sevindim.

Sibel Hanım önderliğinde emek, zaman ve çaba sarf edilip hazırlanan bu çalışma için kendisine çok teşekkürlerimi iletiyorum.

Benim de “Seçme Yerleştirmede etik Miyiz?” adlı yazımla yer aldığım bu yazı dizisine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Buraya Tıklayınız

 

Adsız

Blog Yazmanın da Etiği Olsun Dedik

23 Kasım günü, değerli blogger arkadaşımız Melis Varan Tiftikçi’nin; Bereket Döner sponsorluğunda organize etmiş olduğu toplantı, Şişli’de Point Otel’de gerçekleştirildi. Hani şunu söylemeliyim ki beklediğimden çok daha başarılı bir organizasyon idi. Teşekkürler Melis 🙂

Bu organizasyonun temel mantığı; birden fazla konuda blogger olarak bizlerin üretebileceği çözümlere ve yöntemlere odaklanmaktı. Ben de “Restoran Sektöründe Akademi Kurulumu” isimli başlıkta, daha önce hiç bulunmadığım bir sektör ve görev seçerek birbirinden değerli insanlarla beyin fırtınası yapma şansı yakaladım. Keyifle geçirilen bir toplantının ardından hepimiz bir araya gelip; blog yazmanın etiği nedir yada ne olmalıdır konusunu konuştuk ve bir takvim hazırlayarak “blog yazma etikleri” ni belirledik. Bence çok da güzel oldu.

Öncelikle Ahmet Hocanın önderlik etmiş olduğu etik kelimesinin köküne inmek gerekirse;

Etik: Ethikos =>ethos => custom =>örf, gelenek=>kişisel, gruba ait, mesleki olan/olmayan ahlak ilkeleri => sürdürmeyi kendimize taahhüt ettiğimiz temel davranış ilkeleri

Hepimizin üretip belirlediği blog yazma etikleri ise aşağıdaki maddeler halinde sıralandı:

Özgürlük: Düşünce, üslup ve içerik özgürlüğüne saygı duyarız.

Dürüstlük: Alıntıları ve esinlenmeleri belirtiriz.

Bağımsızlık: Blogger’lıktan çıkar gözetmeyiz.

Nesnellik: Eleştirilerimizi gerekçeli ve tarafsız yaparız.

Saygı: Cinsiyet, yaş, etnik köken, din, mezhep gibi farklılıkları zenginlik olarak görür, değer veririz.

Yenilikçilik: Yenilikleri araştırır, öğrenir, geliştirir ve paylaşırız.

İşte böyle sevgili dostlar, bizler blogger olarak etiklerimizi bu şekilde belirledik ve bu yazıyı bu gün bu yaratıcı saatte (21.12 de) yayınlayan tüm bloggerlar bu ilkeleri kabul ettik!

 

etik badge

 

İşten Ayrılmanın Kıyısında

Bir işe, göreve ya da pozisyona müracaat edip, işe başlamak nasıl doğal bir hak ise, işten ayrılmak da o kadar doğal bir süreçtir. Aslında bir İKcı olarak buna çift yönlü, hem işveren gözü ile hem de işçi gözü ile bakmam gerekir ancak attığım başlıktan da mukabil işçi gözü ile bakmak istedim. Belki bir gün bir de bu duruma işveren olarak bakarım.

Öncelikle sorgulanması gereken konu şu: Gerçekten tüm oklar işten ayrılmanızı mı hedef gösteriyor?

Buna nasıl karar verileceği ise tamamen sizin iç sesiniz ve kariyer hedefleriniz ilgili. Eğer içinizdeki ses, bulunduğunuz kurumda kariyeriniz anlamında ve başka diğer hiçbir anlamda size fayda sağlamadığını düşünüyorsanız ayrılabilirsiniz.

Gelelim işten ayrılmanın usulüne,

  • Öncelikle ihbar süreniz: Bulunduğunuz şirketteki çalışma sürenize göre işten ayrılma sürenizi belirlemeniz gerekmekte. Nedir ihbar süreleri?

6 aya kadar çalışma süreniz varsa: 2 hafta önceden

6 ay-1,5 sene arasında çalışma süreniz varsa: 4 hafta önceden

1,5 sene-3 sene arasında çalışma süreniz varsa: 6 hafta önceden

3 seneden fazla çalışma süreniz varsa: 8 hafta önceden işveren durumun bildirilmesi gerekmektedir.

Bu yasal bildirim sürelerine uymak işçinin görevidir. Yukarıdaki süreler kanuni bilgidir ancak işçi ve işveren kendi arasında bu konuda anlaşma sağlayabilir.

Bu sürelere uyulmazsa işveren, çalışandan bu sürelere ilişkin ücretini kesme hakkına yada bu süreye ilişkin para talep etme hakkına sahiptir.

 

PS: Türk şirketlerinde genel yapılan bir uygulamaya değinmek isterim. İşten ayrılacak kişinin yıllık izin hakkı var ise işverenlerden bu yıllık izin süresini ihbar süresinden düşülmesi isteniyor. Bu uygulama doğru değildir, çünkü kanunen hiçbir izin birbiri ile iç içe geçirilemez.

İhbar süreniz boyunca günlük 2 saat iş arama izniniz vardır. Bu süreyi dilerseniz her gün kullanabilirsiniz, dilerseniz de birleştirip toplu kullanabilirsiniz.

 

  • İstifa dilekçesi yazma: Ne olursa olsun, işvereninizle ne kadar iyi bir iletişiminiz olursa olsun, sözlü bildirim yaptığınız gün istifa dilekçenizi yazıp, yazılı bildiriminizi de yapın. Ne demişler? Söz uçar, yazı kalır.

Örnek istifa dilekçesine internetteki çeşitli mecralardan bakabilirsiniz ancak benim nezdimde, işe giriş tarihi, ihbar süresi, ihbar süresi dâhilinde işten ayrılacağı tarih, pozisyonun ne olduğu, kendi isteğimle ibaresi ve istifa edenin iletişim, kimlik bilgileri yeterli olacaktır.

  • İhbar süresindeki davranışlar: Bu konu yine benim şahsi fikrimdir ama sanıyorum ki birçok meslektaşım da kabul edecektir. Lütfen bu süreçte işinizi normal çalıştığınız süredeki kadar iyi yapınız. İşinize özensizlik, mesai saatini esnetme, ekip arkadaşlarınıza davranışların 180 derece değişmesi filan bu süreçte benim çok hoş bulduğum şeyler değil.
  • Ayrılma süreci boyunca lütfen işiniz ile ilgili bilgileri “nasıl olsa ayrılıyorum” kafası ile işle ilgisi olmayan ya da konuyu bilmemesi gereken insanlarla paylaşmayın.

Tüm bu süreçleri sağlıklı yürüttükten sonra geri kalan tek şey ayrılık gününü beklemektir. Bu da naçizane şahsi bir öneridir: Hiçbir iş yerinizden –ne yaşamış olursanız olun- kötü ayrılmayın. Çünkü bence iş dünyası öyle gözümüzde büyüttüğümüz kadar büyük değil, bir yerlerde ayrıldığımız insanlarla tekrar karşılaşma ihtimalimiz fazlasıyla mevcut…

Başarılı iş tecrübeleri dilerim…

Adsız

Cv de Olmaz Olamaz İmkansızlarım

Yazılarımda ağırlıklı olarak hep meslektaşlarımdan ve bu işi yapanlardan dem vuruyorum. İğneyi kendimize çuvaldızı da kendimize deyip, kendi eksikliklerimizi görmenin peşindeydim aslında. Ama son zamanlarda ciddi anlamda cv inceledim ve bunların ağırlıklı bir kısmı konumsal olarak iyi yerlerde olmayı hedefleyen adaylara aitti. Dolayısıyla incelerken daha bir ince eleyeyim daha bir sık dokuyayım diye niyetlendim ama gördüklerim beni ciddi anlamda şaşırttı, güldürdü ama bir o kadar da endişelendirdi. Ve şöyle gözüme ilk takılanlardan mini bir yazı derleyip, asla ama asla olmasın bunlar cv de dediğim maddeleri yazdım. Nedir bu maddeler bakalım:

İlk olarak kanayan yaram olan mail adreslerine değinmek istiyorum.  Adınızı ya da soyadınızı içermeyen mailler gerçekten çok itici gözüküyor. Şöyle ki:

gecelerinefendisi, karlarkralicesi, sevgiemektir…

Bu tarz e-mail adresleri ne kadar sahici olsalar da gerçekten son derece sahte duruyorlar.

Bildiğiniz diller konusu da tam bir muamma… Benim ve birçok arkadaşımın bu konudan anladığı sanıyorum ki aynıdır. Yani ana diliniz dışında, öğrendiğiniz, edindiğiniz ve yetkinlik kapsamında değerlendirilebilecek dil bilgisini yazmaktır. O bölüme lütfen kalabalık gözüksün diye Türkçe yazıp, ileri derece diye belirtmeyin. Son derece komik duruyor.

Ayrıca; ana dili Türkçe olan birinin Türkçe yazıp ileri derece demesi bende aruz vezni ile filan konuştuğu izlenimlerini yaratmıyor değil.

Hobiler kısmı. Hobi kelime anlamına bakıldığında kişinin mesleği dışında, boş zamanlarında yaptığı dinlenme ve eğlenme amaçlı, özel ilgi alanına giren işlerdir. Bu anlamda sizlerin kalkıp oraya ailemle vakit geçirmek ya da oturmak gibi şeyler yazmanız bu kapsamın çok çok dışında kalıyor.

Hatta benim şahsıma münhasır bir noktam bile var bu konuda: hobiye kitap okumak yazanlara da acayip tersim, çünkü bence kitap okumak hobi değil, görevdir. Her neyse bu biraz uç bir örnek!

Üye olunan dernek ve kuruluşlar kısmı da öylesine cevapların yazıldığını düşündüğüm bir şey ki geçtiğimiz günlerde buraya Facebook yazan bir cv bile gördüm.

Başvurulan pozisyonlar konusunda da ciddi bir sıkıntı gözlemledim. Bir aday bir şirkete ait on pozisyondan yedi tanesine başvurabilir mi? Hem de başvurduğu pozisyonlar birbiri ile tam tamına zıt yönlerde. Örnek vermek gerekirse, adayın hem “puantaj elemanı” pozisyonuna hem de “insan kaynakları müdürü” ilanına başvurmasını gösterebiliriz.

Ayrıca son işinizdeki pozisyonunuzu ya da mevcutta çalışmakta olduğunuz pozisyonunuzu abarta abarta yazmayın lütfen. Bu durum cv nizin daha uzun incelenmesini sağlamadığı gibi biz işe alımcıları sadece güldürüyor. Son gördüğüm örnek: Ofis koordinatörü. İlk etapta bunu gördüğümde dedim ki ne iş yapıyor acaba? Bir de baktım ki iş tanımı kısmında bir cümlecik: ofisteki telefon trafiğini yönetmek.

Ve bonus: Evet cvlerde selfie devri başladı dedik; işverenler selfielere olumsuz bakmıyor dedik ama öyle dudakları büzüp, retrica ile filtrelenmiş fotoğraflarınızı lütfen facebook profillerinize saklayın. Gerçekten bu tarz fotoğraflar görünce hani hemen çizip atmasak bile şöyle bir geri plana atıldığı doğrudur.

Haydi, bakalım şimdi bu hataları yapmadan cv lere el atalım bence. Elbet başka hatalar ve küçük değişiklik yapılacak şeyler olabilir ama bunları yapmayın gözünüzü seveyim..

Konu ile alakalı ve kahkaha ile güldüğüm karikatürü de paylaşmak isterim.

Gülümsemek güzeldir!  😆

karikatur

Aday Gözlüğümü Taktım İlanlara Baktım

İş dünyasında her şey öyle her daim süt liman olmuyor. Kimi zaman çalışma arkadaşları, kimi zaman çalışma koşulları, kimi zamansa bulunulan yerde yapılacakların tamamlanmış olma hissi ya da kişisel herhangi bir sebepten dolayı bireyler çalışmakta olduğu işten ayrılmak isteyebiliyor.

İş değiştirme kararı aldığımızda ise ilk yaptığımız iş/kariyer portallarına göz atıp; ilan incelemeye başlamaktır ki bence bu epeyce zor ve yorucu bir süreçtir. (kendimden biliyorum 🙂 ) Bu süreç bazen saatlerimizi alabilirken bazen de işte bu aradığım iş diyebiliriz. İşte bu süreçte adayı etkileyen en önemli unsurun, ilanın yazılış kalitesi olduğunu düşünüyorum.

Bu sebeptendir ki iş ilanlarına şöyle bir bakayım dedim. Ve okuduğumda gördüğümde rahatsız olduğum ilanlarda gözüme takılan 6 maddeyi yazdım. Elbette daha bir sürü ince nokta çıkarılabilir ama ben ilk bakışta dikkatimi çeken bu 6 maddeyi kaleme almak istedim. Nedir bunlar?

 

Firma adı gizli/Sektöründe öncü firma/Sektörde lider firma

Böyle bir ilan başlığı gördüğümde inanılmaz rahatsız oluyorum ve her ne olursa olsun bunu maalesef pek mantıklı bulmuyorum. Bu tip ilanlar zaman zaman işveren tarafından mantıklı sebeplerle veriliyor olsa da bence direkt güvensiz bir imaj çiziyor. Ne de olsa altından hakikaten bir şirket çıkabileceği gibi paravan bir kurum da çıkabilir.

Görev tanımı ya da iş tanımı kısmını tek bir cümle ile açıklayanlar

İnsan kaynakları ile ilgili pozisyonlar için örnek: Şirketin İK fonksiyonlarını yürütmek.

Yani kim bir cümle ile açıkladığı ilan için ekstra bir pozisyon açar? Bence bu üstü kapalı, size verilen tüm işler demek gibi bir şey. Ya da biz henüz ne iş yaptıracağımıza karar veremedik, siz gelin de bakarız demenin bir başka yolu gibi duruyor. Ve bu tip ilanlar bende özensiz hazırlanmış olduğunu hissettiriyor.

BÜYÜK Harflerle Yazılan İlanlar

Büyük harfin iletişim dilinde bağırmak olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Tabiî ki ilanı bağırarak yazmış gibi bir anlam taşımasa da bence büyük harfle yazılan ilanlar bir acemilik göstergesi. Sanki böyle hızlı hızlı yazılmış da bu sürede caps lock tuşu açık unutulmuş gibi.

İlan Başlığı ile İçeriği Farklı Dillerde Yazılanlar

Böyle bir ilan gördüğümde çok genel bir tabirle kurumsallık dışı bir imaj görüyorum.

Örneğin;başlığı Türkçe yazıp ilanın hedef kitlesini genişletmeye çalışıp, içeriği İngilizce yazarak daha fazla aday eleme çabası varmış gibi bir duygu hissettiriyor.

Yada ilanı önceden planlanmamış, portal açılıp, akla ilk gelen geldiği şekilde karalanmış gibi bir durum sergileyerek de kurumsallık dışı bir hava veriyor.

Pozisyona Verilecek Sosyal Hakların İlan Metninde Yer Aldığı İlanlar

Şeffaflık güzeldir hoştur ama bence ücret pozisyona aday olan ve adaylık sürecini sonunda işe alınmasına karar verilen kişinin yetkinlik ve becerilerine göre belirlenmelidir. Yani şirketlerin bir ücret politikası elbette olmalıdır ama net bir şekilde ücret tarifesi (örnek:50 TL maaş+sgk+yemek gibi) belirtmek bana çok hoş gelmiyor. Adaya siz bizim için önemli değilsiniz der gibi.

Cinsiyet Ayrımcılığının Yer Aldığı İlanlar

Bu tip ilanlar bana inanılmaz taraflılık hissiyatı vermekte.  İlle de bayan yada ille de erkek olsun demek sığ beyinlerden çıkma bir ilan metni gibi geliyor.

Eğer kanuni olarak bu tarz yükümlülüğü olan bir ilan açıyorsanız bunu anlarım ve haklı bile bulurum. Ancak bunun yapılmasında bile bence ince bir nokta var ki bu kanuni durumun açıklanması gerekir diye düşünmekteyim.

 

İşte tüm bunları gördükçe ilkini kariyer net in kendileri için açmış oldukları bir ilanda gördüğüm, daha sonraları da epeyce yayılmaya başlayan “içerik editörü/uzmanı” gibi ilanları son derece haklı bulmaya başladım. Ve gerçekten ülkemizde buna şiddetle ihtiyaç var gibi gelmeye başladı.

Ayrıca Dipnot: Yukarıda yazdığım 5 madde tamamen benim iş arama süreçlerimde gözüme takılan maddelerdi. Bu konu ile ilgili enfes bir kaynak var, hem hukuk görüşünü hem de İK görüşünü iki bakışı birden barındırmakta. Değerli abimiz Av.Alper Yılmaz ve sevgili blogger arkadaşım Metin Akkaya’nın çalışmasına buradan ulaşabilirsiniz.

Aşağıdaki karikatürün de İK nın kanayan yarasına mizansen bir bakış olması dileğiyle…

12071179_170266569985988_90165969_n